La Recolte Du Monde Dergisi’nin 15. Sayısı’nda, Türk Bakliyat Piyasasına yön veren önemli isimlerden Sayın Hasan Arslan’ı ağırlıyoruz. Bizi makamında ağırlayarak Dünya Bakliyat Piyasası ie ilgili bilgi ve görüşlerini paylaştı.
Arslan, “Son 5 yıldır bakliyat ekimini destekleyen devlet teşvikleri gerçekten tatmin edici düzeyde. Bu bağlamda bakliyat üretiminde artış yaşanacağını düşünüyorum. Ayrıca çiftçiye destek dışında son dönemde tohum geliştirme konusunda da destekler söz konusu. Çünkü tohum olmazsa üretim de olmaz.”
Sizi tanıyabilir miyiz?
Mardinli mercimekte değirmen ustası İbrahim Arslan’ın altı çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya geldim. 1960 yılında İskenderun’da doğdum. 1960 yılının Haziran ayında Mersin’e yerleştiğimizde mahallede küçük bir bakkalımız vardı; Ayrıca mahalledeki okulun kantinini işletmeye başladık. Aynı yıl babam İbrahim Arslan, 400 metrekarelik bir alanda kendi işini kurarak mercimek eleme işi yapmaya başlamıştı. ‘Babam 1965’ten sonra kendi işini kurup elediği ürünleri ihracatçılara satmaya başladı. Türkiye, 1970’lere kadar bakliyatı işlemeyi bilmiyordu. Babam bu süreci iyi değerlendirdi. Yanında ürünleri, ticaret yapmayı ve makineleri öğrendim. 1974 yılında bu işlere ek olarak atölyeye dönüştürdükleri bir odada annem ve kardeşlerim çuval dikip satmaya başladık. O yıllarda hem okula giderdim hem de annem ve kardeşlerime yardım ederdim. Yaz aylarında da babamın yanında çalışırdım. İlk, orta ve liseyi Mersin’de okudum.
Evlendim, 6 kız 2 erkek evladım var. 7 tane de torunum…
İş dünyasında onca yılın ardından edindiğim unvanlar ise şunlar; Arbel Bakliyat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği, ÇUGİDER Yüksek İstişare Kurulu Başkanı, METEMDER Dernek Kurucusu ve Başkanı, ASKON Mersin Şube Başkanı.
Bakliyat sektörünün 1980’lerdeki durumu ile bugününü ülkemiz merkezinden değerlendirir misiniz?
Bakliyat hepimizin bildiği gibi suya en az ihtiyaç duyan ürünlerdendir. Gıda üretim ihtiyacı dünya nüfusunun artışıyla daha büyük bir önem kazanacak. Yine, son araştırmalara göre önümüzdeki 40 yılda üretmemiz gereken gıda son 10 bin yılda ürettiğimiz gıdadan daha fazla olmak zorundadır.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda sürdürülebilir tarım mavi gezegenimiz için çok önem arz etmektedir. Bakliyat üretimi de bunun olmazsa olmazıdır.
Dünya bakliyat üretimi son 30 yılda, yüzde 40 artış göstererek 78 milyon ton seviyesine ulaştı. Ülkemizde de bu seviye 1 milyon ton seviyesine geriledi. Bakliyat ekili alanlar, bundan 30 yıl önce 20 milyon dekar iken, bugün üretim yüzde 64 azalma göstererek, 2016 yılında 7 milyon dekara geriledi.
Ayrıca, ülke nüfusumuzun yüzde 52 artış gösterdiği gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz.
Az önce bahsettiğim unsurlar, yni nüfus artışı, ekili alan ile üretim miktarınaki azalma, çiftçiyi hazırcılığa ve zahmeti az ürünleri üretmeye yöneltti. Bu da ihracatımız da gözle görülür bir düşüş sağladı.
Bakliyat dış ticaretinde net ithalatçı duruma gerilediğimiz bu zaman diliminde, 2016 yılının ilk 10 aylık bölümünde 42 milyon dolar dış ticaret açığımız varken, 2017 yılının aynı döneminde bu değer yüzde 105 artış göstererek 86 milyon dolara ulaştı.
Doğu Bölgelerimizde GAP Projesi çerçevesinde sulu tarıma geçilmesi ve yöre halkının daha karlı ürünler ekmeyi tercih etmesi neticesinde bakliyat ekimi azaldı. Türkiye’de bakliyat ekiminin artırılması için neler yapılmalı? Önerileriniz nelerdir?
Bölgede 1985 ve 1990 yıllarına baktığımızda buğday, arpa ve mercimek ekildiği görülüyor. Bunu nohut, pamuk ve sebzeler izliyor. 1995’de sulamaya başlanmasıyla birlikte, kuru toprakta yetişen arpa, mercimek, nohut ekiliş alanlarının düşmesine paralel olarak pamuk ekim alanları ve buna paralel olarak üretimi önemli oranda arttı. Bu artış günümüzde de devam ediyor.
Bakliyat üretimi neden azaldı?
Çünkü, sulanabilir tarım arazilerinin artmasıyla bakliyat ekimi terkedildi. İkincisi, miras yoluyla bölünen araziler nedeniyle rekoltede kayıp yaşandı. Üçüncüsü, Bakliyat yerine, dekar başına daha fazla ürün alınan faklı ürünlere yönelme oldu. Son olarak, Bakliyatta yeni tohumların üretimi azaldı.
Ayrıca, devletin tohumla ilgili çalışmaları var ancak bu çiftçiye yansımıyor. Çiftçilere yeni tohumları tanıtmak ve eğitim vermek gerekiyor. TİGEM Arazilerinde uygulamalı olarak anlatılmalı.
Tarım Bakanlığı 2017 yılı hasadı ile birlikte çiftçiye tohum desteği vermeye başladı. Yeni tohum üretimi için en az 8 yıllık çalışma gerekli ve bir an önce de bu konu ile ilgili çalışmalar hızlandırılmalı.
Türkiye’de yeni tanınan kinoa, chia gibi bakliyat ürünleri ile ilgili fikirlerinizi alabilir miyim? Gelecekte bu ürünleri nerede görüyorsunuz?
Bu tarz protein değeri yüksek tahıl ürünlerinin tüketiminin yaygınlaşması elbette güzel bir şey… Glüten alerjisi olan çölyak hastaları ve etten protein alamayan vejetaryen beslenenler için, alternatif bir protein deposu.
Kullanımı alanı gittikçe artıyor. Bilinçli tüketicinin bu tarz gurme tahıl ürünlerine ilgisinin farkındalıkla paralel bir şekilde artacağı görüşündeyim. Devletimizin bu konudaki tanıtım ve çiftçi ile yatırımcı desteklerine katkısı önemlidir.
Devletimizin bakliyat alanında son dönemdeki desteklemeleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Benim kanaatim; son 5 yıldır bakliyat ekimini destekleyen devlet teşvikleri gerçekten tatmin edici düzeyde. Bu bağlamda bakliyat üretiminde artış yaşanacağını düşünüyorum. Ayrıca çiftçiye destek dışında son dönemde tohum geliştirme konusunda da destekler söz konusu. Çünkü tohum olmazsa üretim de olmaz. Yeni sertifikalı tohum çeşitleri geliştirmek gerekli. Bir tohumun ömrü 10 yıldan fazla değildir; zaman içerisinde yıpranır, verimlilik kalitesi düşer. Bu nedenle her 10 yılda bir yeni bir tohum çeşidi üreterek piyasaya sürmek önem taşıyor.
Dünya Bakliyat Konfederasyonu’nun liderliğinde 2017 Dünya Bakliyat Yılı ve 10 Şubat Dünya Bakliyat Günü gibi hareketlerin gelecekteki etkisi ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?
Baklagiller beslenme için önemli besinlerdir. Bu ürünlerin üretim ve tüketiminin teşvik edilmesi, ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması sadece ekonomiler için değil, insanlık için de büyük bir önem arz ediyor. Umuyorum ki, kardeşim Dünya Bakliyatçılar Birliği Konfederasyon Başkanı Hüseyin Arslan’ın yoğun çabalarıyla, Birleşmiş Milletler’in 2016 yılını Uluslararası Bakliyat Yılı ilan etmesinden sonra, 10 Şubat Günü de tüm dünyada ‘Dünya Bakliyat Günü’ olarak kabul edildi.
Bu çerçevede, bakliyat ürünlerinin sağlıklı ve doğa dostu bir ürün grubu olduğu bilinci yerleşerek, üretim ve tüketiminin artması sağlanacaktır.
Mersin Limanı ve bakliyat transit ticareti açısından düşününce, Dubai Limanı ve oraya kurulmaya başlanan bakliyat eleme tesislerinin, Mersin’e etkilerini nasıl yorumluyorsunuz? Gelecekte bizim için tehlike oluşturur mu?
Dubai, Sri Lanka, Suudi Arabistan ve çevre ülkelerindeki ekonomik piyasaya etki ediyor. Biz ise, bakliyatı hem ithal eden hem de malı dahileştirme yoluyla ihraç eden bir pozisyondayız. Orta Doğu, Kuzey Afrika gibi ülkeler yani ‘Akdeniz Havzası’ bizim piyasa bazında etkimiz altındaki ülkeler.
Bir de Dubai Limanı’nda gerçekleştirilen indirme- bindirme işlemleri, Mersin Limanı’ndaki kadar ekonomik olmuyor. Fakat Mersin Limanı’nın da bence olumsuz yanı, tarifeleri. Bu konunun devlet tarafından daha sıkı takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mersin için Dubai’yi tehtit değil, ancak bölgemizi kısıtlama olasılığı olan bir bölge olarak görüyorum.