Göbeklitepe son yıllarda dünya gündeminde yerini iyice sağlamlaştırmış olsa da hakkında duyduklarımız ya da internette okuduklarımız her zaman doğru olamayabiliyor. Zira Göbeklitepe hakkında birçok spekülasyon da bulunuyor. Bu şartlar altında Göbeklitepe’yi öğrenmek için en doğru seçenek işin uzmanlarına başvurmak oluyor. Göbeklitepe Araştırma ve Kazı Koordinatörü ve Almanya Arkeoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Lee Clare, Arkeofili’nin Göbeklitepe sorularını yanıtladı.
Göbeklitepe’de (Eylül 2018) güneydoğu açmasında (ana kazı alanı) devam eden arkeolojik belgelemenin yapılması. Yeni kalıcı çatı örtüsü, ziyaretçilere yalnızca kazılan anıtsal yapıların eşsiz manzarasını sunmakla kalmıyor, aynı zamanda sahada çalışan arkeologlara yaklaşmalarını sağlıyor. C: German Archaeological Institute (DAI), Göbeklitepe Archive.
Göbeklitepe nedir? Buraya bir tapınak diyebilir miyiz?
İlk ve en önemlisi, Göbeklitepe, MÖ 10. bin yılın sonlarından, MÖ 9. bin yıllarına tarihlenen bir tarih öncesi alandır (MÖ ~ 9,500-8,000). 1500 yıl kadar süren bir dönemden kalma arkeolojik birikintiler içeren yapay bir höyüktür. Bu birikintiler arasında mimari yapılar, atıklar ve tortu birikintileri yer alır. Kazılarda büyük miktarlarda faunal ve botanik kalıntılar, çakmaktaşı ve öğütme taşı eserleri, ayrıca hayvan ve insan tasvirleri ile heykeller ortaya çıkarıldı.
Buranın yorumuna dönecek olursak, Göbeklitepe’nin “tapınak” olarak önerilen işlevinin son derece problemli olduğunu her zaman vurguladım. Bu terim mevcut haliyle, örneğin tanrıların ve eğitimli bir ruhban sınıfının varlığını varsayar. Ayrıca, “tapınakların” (ilahi tapınım için bir yer olmasının yanı sıra) bir tür ekonomik güç kullandığı anlamına gelir. Bu yorum, MÖ 10. ve 9. bin yıllarında yaşayan Taş Devri toplulukları için tamamen gerçek dışıdır. Bu tür “tapınak ekonomileri” en azından geç Kalkolitik / Bronz Çağı’na kadar ortaya çıkmıyor.
Kuşkusuz bu anlayış, Göbeklitepe’de keşfedilen büyük T biçimli dikilitaşların çok özel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gerçekten de bu dikilitaşlar, dünyanın herhangi bir yerinden bildiğimiz en eski anıtsal yapılar arasında. Elbette, işlevleriyle ilgili olarak, anıtsallıkları ve biyografileri ile işaret ettikleri gibi; topluluğun ritüel geleneklerinde önemli bir rol oynamış olmalılardı. Bununla birlikte, yapılar, yalnızca sosyal toplantılar için alanlar değil, hayvan, insan ve bunlarla ilişkili sayısız sembolizm tasvirlerinin önerdiği gibi, yerel gelenek ve kimliğin fiziksel ifadeleri olarak da önemli işlevlere sahip olmalıydı. Göbeklitepe’deki D Yapısı, bugüne dek kazılan anıtsal yapılardan en iyi korunan yapı. T şeklindeki dikilitaşlar yaklaşık 5,5 metre boyunda ve bir kireçtaşından oyulmuş. İnsanların stilize temsilleri olarak yorumlanan dikilitaşlar, iki uzun boylu ana dikilitaşın etrafında toplanmış (bir toplantıya katılmış gibi) görünüyor. C: German Archaeological Institute (DAI), Göbeklitepe Archive
Göbeklitepe bir buluşma noktası mıydı?
Tam anlamıyla konuşursak, tüm yerleşim yerleri “buluşma noktaları”dır. Göbeklitepe kesinlikle diğer bölgelerden ve alanlardan grupları ve bireyleri çekmişti. Bununla birlikte, Göbeklitepe’nin Şanlıurfa bölgesinde, yaklaşık 11.000 yıl önce var olan tüm T biçimli dikilitaş ağındaki bir yerleşim yeri olduğunu görmezden gelmemeliyiz. Sadece burası değil, Suriye’nin kuzeyindeki Yukarı Fırat Nehri boyunca ve yukarı Dicle Bölgesi’nde daha doğuda (Körtik Tepe, Gusir Höyük, Hasankeyf Höyük) ve Kuzey Irak’ta da bilinen birçok başka çağdaş alan var. Göbeklitepe, Neolitik Çağ’ın başlarında bir çarkın dişiydi ve bunu hatırlamak iyi olur. Bir arkeolojik sit, hiçbir zaman kronolojik ve kültürel bağlamından bağımsız olarak düşünülmemelidir.
D yapısının iki merkezi T biçimli dikilitaşı, oyulmuş kaidelere yerleştirilmiş. Yapının kendisi, dikkatlice pürüzsüzleştirilen doğal kireçtaşı ana kaya üzerine inşa edilmiş. İki dikilitaş arasındaki alan henüz kazılmadı. Anıtsal yapıların dolgusu tipik olarak yumruk büyüklüğünde kireçtaşı molozu, taş eserler ve çok miktarda hayvan (ve bazen insan) kemiği içerir. C: German Archaeological Institute (DAI), Göbekli Tepe Archive
Avcı toplayıcıların Göbeklitepe’de yılın hangi zamanı toplandığına dair bir bilgimiz var mı?
Elbette ki avcı-toplayıcılar oldukça hareketliydi; ancak, yarı yerleşik ve hatta kalıcı yerleşimlerde de yaşayabileceklerini biliyoruz. Bu şu anda Göbeklitepe’de araştırdığımız bir şey. Başka bir deyişle, son 20 yılda site çevresinde ortaya çıkan paradigmayı yeniden değerlendirmeye ihtiyacımız var: Göbeklitepe’nin evsel faaliyetlerden yoksun, tamamen ritüelistik bir yer olduğu söylendi; bölgede (yarı) yerleşik toplulukları destekleyecek su olmadığı söylendi; Anıtsal binaları inşa etmek için bir işgücünü zorlamak adına büyük şölenler düzenlendiği söylendi. Bu (ve diğer) sonuçları, yalnızca yeni arkeolojik kanıtlara değil, aynı zamanda gözden geçirilmiş bir teorik yaklaşımla incelemeye almanın zamanı geldi. Maalesef, şu anki Göbeklitepe paradigmasının ehlilleşmesi zor gözüküyor. Daha açık olmam gerekirse, bu paradigmanın yeni bir versiyonunu oluşturmakla ilgili değil ve buradaki ifadelerim, geçmişte Göbeklitepe’de çalışmış meslektaşlarımın hiçbirine saygısızlık anlamına gelmiyor. Yeni keşiflerin ve yaklaşımların yeni yorumlara yol açması doğaldır. Bilim böyledir. 18 numaralı dikilitaş, Yapı D’deki iki merkezi sütunun doğuda olanı. İnsan özellikleri, kol (dirsekten bükülmüş) ve karnı üzerinde duran iki el de dahil olmak üzere açıkça görülür. Dikilitaşın dar (ön) tarafında bir kemer ve örtü var. Kolunun altında bir tilki taşıyor gibi görünüyor. C: German Archaeological Institute (DAI), Göbekli Tepe Archive
Göbeklitepe, tarih hakkında bildiklerimizi ne şekilde değiştirdi?
Sanırım Göbeklitepe, geç avcı-toplayıcı topluluklara ilişkin algımızı değiştirdi, çünkü artık bu grupların yerel kireç taşından oyulmuş monolitik T-biçimli dikilitaşlarla anıtsal yapılar inşa edebildiklerini biliyoruz. Fakat yine de neden sadece Göbeklitepe? Bu zaten Nevali Çori’den biliniyordu ve T-biçimli dikilitaşlar şimdi Şanlıurfa ve çevresindeki pek çok çağdaş alandan da biliniyor.
Bir diğer önemli nokta: Göbeklitepe’deki megalitik yapıların inşası sırasında ortaya çıkan yiyecek taleplerinin, yabani kaynakların evcilleştirilmesini teşvik etmiş olabileceği sık sık dile getiriliyor. Yani, yeni evcilleştirilmiş bitki ve hayvanlarla, işgücü için daha güvenilir bir gıda kaynağı sağlanabilirdi. Bu ifade doğrultusunda, “dinin”, tarımın icadı ve yerleşik yaşamı tetiklediği ve bunun Göbeklitepe’de gerçekleştiği iddia ediliyor. Şahsen, kendimi tüm bu ifadelerden uzak tutuyorum. Neolitik yaşam biçimlerinin ortaya çıkışı, Göbeklitepe’den çok daha önce başlayarak birkaç bin yıla yayılan bir süreç. Nitekim, Yakın Doğu’da yaşayan ve Göbeklitepe’deki ilk anıtsal yapıların için dikilitaşların kireçtaşı platodan çıkarılmasından çok önce, yabani ot ve tahıl hasat eden yerleşik avcı-toplayıcı gruplar vardı.
Sadece bu da değil, bugüne kadar Göbeklitepe’de evcil bitki veya hayvanlar için kesinlikle geçerli bir kanıt yok; her şey hala yabaniydi. Bir kez daha, Göbeklitepe ne kadar etkileyici olursa olsun, sadece bir arkeolojik siteyi kayırmak için büyük resmin göz ardı edildiğini hissediyorum. D Yapısındaki 43 numaralı dikilitaş, hayvanlar, geometrik desenler ve belki de anıtsal binaların kendi tasvirleri dahil olmak üzere çok sayıda farklı tasvire sahip. Ayrıca, bir dikilitaş üzerine nadir oyulmuş olan bir insanın tasvirini taşıyor (sağ altta). Bu insan bir erkek (Phallus) ve kafası vücudundan ayrılmış. C: German Archaeological Institute (DAI), Göbeklitepe Archive
Geçtiğimiz yıl Göbeklitepe’de kazıma izleri olan üç kafatası bulunduğu açıklandı ve araştırmacılar bunun bir kafatası kültünün parçası olabileceğini söyledi. Göbeklitepe’de kafatası kültüne dair başka kanıtlar var mı?
Evet, bu parçalar, kafataslarının dekore edildiğini ve hatta belki de (kamusal olarak?) sergilendiklerini gösteren derin kesikler içeriyordu. Bildiğimiz kadarıyla, bu kadar derin kesikler (kazımalar) olan kafatasları, Anadolu veya Yakın Doğu’daki diğer bölgelerde bilinmiyor. Ancak, MÖ 9. ve 8. bin yıl topluluklarının insan kafatasına takıntısı yeni bir şey değil. Kafatasının ölülerden çıkarılması ve yüz özelliklerinin sıva ve diğer dekorasyon biçimleri ile yeniden yaratılması ve ayrıca kafataslarının topluca gömülmesi de dahil olmak üzere manipülasyon biçimleri sayısız bölgede belgelendi. Bunun varlığı daha önce, örneğin D Yapısındaki 43 numaralı dikilitaş’ta (P43) başsız bir adamın betimlenmesi ve bölgede bulunan sayısız “kafası ayrılmış” insan heykeli ile de önerilmişti.
Göbeklitepe’deki dikilitaşlar ile ne anlatılıyor olabilir? Hiç insan betimlemesi var mı?
Bu önemli bir soru ve basit bir cevabı yok. Belki de T şeklindeki dikilitaşların kendilerinin insan formunun tasvirleri olduğunu biliyorsunuzdur; bu tasvir, özellikle D Yapısındaki iki merkezi dikilitaştaki oymalara (alçak kabartma) bakarsanız, kolları, elleri, kemerleri ve örtüleriyle oldukça belirgin. Burada anıtsal yapılardaki bütün T biçimli dikilitaşların insanları temsil ettiğini düşünürsek, Göbeklitepe’deki anıtsal yapılarda tanık olduğumuz şey bir toplanma veya buluşma: Yapının içinde merkezi bir konumda ayakta duran iki büyük kişinin etrafında oturmuş sayısız kişi tasvir edilmiş. Dikilitaşların tekil olarak kimliğinin, bu yapıları yaratan ve kullanan topluluklar tarafından iyi bilindiğine kuvvetle inanıyorum. Bu durum, D yapısındaki az önce bahsettiğim merkezi dikilitaşların “boyunlarındaki” farklı takılarla da destekleniyor. Ek olarak, bu iki merkezi dikilitaşın doğudakinin (Dikilitaş 18 / P18) sağ kolunun altında bir tilki taşıdığı görülüyor.
Burada gördüğümüz, daha uzun ve daha geniş bir hikayenin net unsurları. Bu hikayenin ne olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz. Bununla birlikte, gözlemlediğimiz şey, bu hikayelerin o zamanlar doğal ortamı avcı-toplayıcılarla paylaşmış hayvanların çoğuna sahip olduğu. Bunlardan birkaçı yılanlar, yaban domuzları, yaban sığırları. Aslında, insanların ve hayvanların yaşamları ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş olmalıydı. Bu nedenle, (insan) atalarının Göbeklitepe toplulukları için oynadığı önemli rolün yanı sıra (kafatası kültüyle de anlaşılacağı gibi) vahşi hayvanların özel önemi de gözden kaçırılmamalı. Tarih öncesi topluluklar, tasvir edilen türlerin bireysel özelliklerini ve davranışlarını (bugün bizden çok daha iyi bir şekilde) biliyor olmalıydı. Kuşkusuz, bu hayvanların her birinin sözlü anlatı ve geleneklerinde kendine özgü bir yeri olmalıydı. Belirli türler yaratılış mitlerinde öne çıkmış olabilir veya çok özel bireyler veya gruplar (ve onların özellikleri) ile ilişkilendirilmiş olabilir. Özellikle güçlü yaban sığırları, sık görülen tasvirleri ve bazı dikilitaşlar üzerindeki kafatası ve boynuzlarının gösterdiği üzere Göbeklitepe’de özel bir rol oynamış olabilir. Dikkate değer bir şekilde, boğa kavgası (ve bu hayvanın önemi) sonraki yüzyıllar ve bin yıl boyunca devam eder ve örneğin daha genç bir Neolitik yerleşim olan Çatalhöyük (yaklaşık MÖ 7. bin yıl) bölgesinde de görülür.
Şu anda cevaplarını aradığınız temel araştırma soruları neler?
Araştırmamız, litik ve öğütme taşı analizleri, yapı arkeolojisi, stratigrafi, arkeozooloji, mutlak kronoloji, peyzaj arkeolojisi gibi birçok farklı konuya sahip. Daha önce belirttiğim gibi, bilimsel araştırmalarımız şu anda “geçiş aşaması” olarak adlandırmayı seçtiğim aşamada. Eski paradigmasından kurtulduğunda, Göbeklitepe’yi tamamen farklı bir ışıkta göreceğimize inanıyorum. Bu nedenle birincil araştırma soruları aynı kalır: Anıtsal yapılar ne zaman ve kimler tarafından yapıldı? Ne kadar zaman kullanıldılar ve biyografileri hakkında ne biliyoruz? Göbeklitepe’de kalıcı bir yerleşim var mıydı? Sembolizma bize MÖ 10. ve 9. bin yıllardaki tarih öncesi toplulukların inanç ve gelenekleri hakkında neler söylüyor? Sitenin 1.500 yıllık kullanımı boyunca avcılık uygulamaları hakkında ne biliyoruz? Göbeklitepe’nin çevre şartları nelerdi? Pek çok araştırma sorusuna rağmen, önümüzdeki yıllarda Göbeklitepe’de büyük ölçekli kazılar geçmişte olduğu gibi görülmeyecek. Bunun yerine, yeni ziyaretçi merkezinin altını ve daha önce açılmış açmalardaki küçük alanları kazmaya odaklanacağız. Artık UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde çalışmak gibi özel bir ayrıcalığımız var ve tüm saha çalışmaları dikkatlice planlanmalı. Herhangi bir kazı sadece araştırma sorularımızı cevaplamaya hizmet etmekle kalmayacak, aynı zamanda arkeolojinin sağlamlaşmasına ve korunmasına katkıda bulunacak ve ziyaretçiler için geliştirilmiş sunumuna olumlu katkıda bulunacak.