MAGGIE, ‘‘Her şey 15 yaşındayken büyükbabamın bana moped (motorlu bisiklet) kullanmayı ve yeşil metalik Puch Maxi S modelinde vites değiştirmeyi öğretmesi ile başladı.’’
Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Her şey 15 yaşındayken büyükbabamın bana moped (motorlu bisiklet) kullanmayı ve yeşil metalik Puch Maxi S modelinde vites değiştirmeyi öğretmesi ile başladı.
20 yıl sonra babam, Avusturya’nın Tyrol şehrinde düzenlenecek olan Ötztaler Moped Marathon’a katılabilmemiz için sahip olduğum Puch DS 50’yi restore etmeye başladı. Bu maratonda 2500 moped sürücüsü 4 iklim bölgesini, 2 ülkeyi ve 4 Alp yolunu fethederek 238 km’lik bir parkuru tamamlamak için bir araya geliyorlar. Moped tutkumu benzer fikirde olan onca insanla paylaşabilmek benim için gerçek bir maceraydı.
Dünyayı dolaşmaya nasıl karar verdiniz? Dünyayı dolaşmak için gerekli olan bütçeyi nasıl toparladınız?
2018’de düzenlenen aynı etkinlikte yedek parça satışı yapan MOFAKULT AG firmasından birkaç kişiyle tanıştım. Daha sonra da iletişimi koparmadık. Onlara tek hayalimin Puch DS 50’m ile Innsbruck’tan Sicilya’ya doğru bir yolculuk yapmak olduğunu anlattığımda, Marc (Mofakult’un sahibi), onların da birkaç aydan bu yana bu tarz bir proje üzerinde çalıştıklarını söyledi. Moped ile birini dünya turuna göndermeyi planlıyorlardı ve tabi ki bu kişi ben olacaktım. Bunun karşılığında benim de yolculuğumu, dünyadaki moped toplulukları için, videolarla, resimlerle ve hikayelerle belgelemem gerekiyordu. Bu teklifi ilk duyduğumda kendimden geçtim. Sonuçta bu kadar büyük bir yolculuk hayal etmiyordum. Moped ile dünya turuna çıkma fırsatı yakaladığım için çok heyecanlandım ve teklifi anında kabul ettim. Daha sonra, ne üzerine bir anlaşma yaptığımın farkına vardığımda gerilmedim desem yalan olur. Konfor alanımdan uzaklaşmak zorunda kalacaktım. Yine de hiçbir şey beni bu turu yapmaktan alıkoyamazdı.
Hedefiniz nedir?
Her şeyden önce ben yavaş biniciyim. Yani A noktasından B noktasına hızlı bir şekilde gitmek zorunda değilim. Benim seyahatlerimde zamanın pek bir önemi yok. Esas olarak odaklandığım şey yavaş gitmek ve bilinçli deneyimler edinmek. Kendimi akışa bırakıyorum ve bağ kurduğumu hissettiğim yerlerde vakit geçiriyorum. Tabi ki ulaşmak istediğim kilometre taşları var ancak bir yere varış benim nihai hedeflerim arasında yer almıyor. Esas olan yolculuğun kendisi. Bunun yanı sıra dünya çapındaki moped kültürü ve sevgisi ile ilgili bir şeyler bulmak ve yazmak gibi bir vazifem de var.
Kişisel açıdan bakacak olursak, ben insanlarla ve dünyayla bağ kurabilmek adına seyahat ediyorum. Yaşadığım yerde asla karşılaşamayacağım kadar ilginç ve ilham veren insanlar tanıma fırsatı yakalıyorum. Kısacık da olsa harika zaman geçirdiğim öyle büyülü anlar oluyor ki; mesela Arnavutluk dağ geçidinin en tepesinde bir bisikletçi ile tanıştım, hayatın anlamı ve seyahat etme hakkında bir saat boyunca koyu bir sohbet ettik. Bu rastlantılar, ne kadar kısa olursa olsun, kendimi daha canlı, enerjik ve mutlu hissetmemi sağlıyor. Ben zaten yeni kültürler, yiyecekler ve insanlar tanımaya meraklı bir maceraperstim ve her zaman öyleydim.
Seyahatlerimin insanlar üzerinde bu denli bir etki yaratacağını asla düşünemezdim. Ben, “Hiçbir şey mümkün değil, gerçek ne ise onu kabul etmek ve onunla yaşamak zorundasın” inancında olan bir aile ve sosyal sistem içerisinde büyüdüm. Bu sınırların üstesinden gelebilmek için uzun yıllarımı harcadım ve tabi ki bu süreçte büyük bir irade gücüne de ihtiyacım oldu. Bu sistemi ve aile dogmalarını terk edebilmemin tek yolu eğitim ve bana seyahat etme fırsatını sunan finansal bağımsızlıktı. Diğer ülkeleri, kültürleri tanımak ve deneyimlemek dünyaya ve hayata olan bakış açımı tam anlamıyla değiştirdi. Kısa bir zaman içinde, bu seyahatlerin gündelik mutluluğum için ne kadar önem taşıdığının farkına vardım. Sonrasında, nerede bir genç görsem yabancı dil öğrenmenin ve kendi bağımsızlığını elde etmenin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya başladım. Bu bana kendi kararlarımı vermek ve kendi yoluma devam edebilmek için ihtiyacım olan gücü veriyordu. Başkalarının ne düşündüğü umrumda değildi. Geçenlerde, Atina’da bulunan bir Alman okulundan seyahatlerimi, eğitimimi ve tecrübelerimi anlatabileceğim bir konferans teklifi aldım. Gençlerle diyalog kurma fikri aklımı başımdan almıştı. Bu, kendi gençliğime “Her şey mümkün, yeter ki kendine inan ve pes etme” diyebilmek gibi bir şeydi. Yani kendim asla alamadığım desteği gençlere bir nebze de olsa verebilme fırsatı yakalamıştım. Bunun dışında, Italya’da bisikletim bozulduğunda Vespa ile gezinen Emanuele adında biri ile tanıştım. Sunny’i tamir ettirmem için bana yardımcı oldu ve daha sonra Pisa’da yeniden görüştük. Emanuele’nin bozuk bir İngilizcesi olmasına rağmen baya sohbet ettik. Birkaç hafta sonra bana İngilizce kursuna başladığına dair bir mesaj gönderdi. Artık daha çok seyahat etmek ve karşılaştığı ilginç insanlarla daha iyi iletişim kurabilmek istiyordu.
Dünyanın hangi ülkelerini dolaştınız?
Turuma İsviçre’de başladım. Türkiye yolunda ilerlerken 8 ülkeye uğradım. Bu ülkeler; İtalya, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Yunanistan. Benim kişisel hedefim 2-3 sene içerisinde Yeni Zelanda’ya ulaşmak. Çok ileriyi planlamaktan vazgeçtim. İnsan ne olacağını asla tahmin edemiyor. 3 sene önce iç savaş patlak verene kadar Latin Amerika’nın Nikaragua kentinde yaşıyor ve çalışıyordum. Şimdi ise mopedimle dünyayı dolaşıyorum ve Coronavirüs salgını nedeniyle Göreme’de mahsur kaldım. Yolculuğuma ne zaman devam edebileceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Yine de beni hangi heyecan dolu maceraların beklediğini çok merak ediyorum. Fakat bildiğim tek şey var ki; sıklıkla seyahat edeceğim ve güzel kalpli, ilham veren insanlarla bolca vakit geçireceğim.
Sizi en çok etkileyen ülke hangisi oldu? İlginç bir anınızı anlatır mısınız?
Kapitalizmin yaygın olduğu bu dönemlerde, her şeyden önce sosyal ihtiyaçları olan insanlar olduğumuzu unutuyoruz. Bence hayatta en önemli şey etrafımızın sevgi dolu, nazik insanlarla çevrili olması. Buna aile diyebiliriz. Bu nedenle Arnavutluk’ta gördüğüm insanların olağan tutumları beni çok etkiledi. İlk başlarda, bir aile beni evine davet ettiğinde nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Çünkü, daha önce açık sözlülük, dürüstlük ve nezaketin bu kadar yoğun olduğu hiçbir ortamda bulunmamıştım. Arnavutluk’ta nereye gidersem gideyim insanlar bana her zaman kapılarını açtılar. Yiyeceklerini ve aile yaşantılarını benimle paylaştılar. Birkaç aile ile bu tarz deneyimlere sahip olduktan sonra, Arnavut bir ailenin onlarla birkaç gün kalmam konusundaki teklifini kabul ettim. Bana çevreyi gezdirdiler, beraber bahçe düzenlemesi etkinliklerine katıldık, benim için yöresel yemekler pişirdiler, beraber yöresel pazarlara ve turistik yerlere gittik. Bolca sohbet ettik, hikayelerimizi paylaştık, beraber güldük ve ağladık. Sonuç olarak onlarla 10 gün gibi bir zaman geçirdim. En çok etkilendiğim şey ise, onların bana hissettirdikleriydi. Bana hiçbir zaman misafir muamelesi göstermediler. Kendimi aile üyelerinden biri gibi hissettim. Hala iletişim halindeyiz ve onları çok özlüyorum.
Türkiye’de hangi şehirleri gezdiniz? En beğendiniz şehir hangisi oldu?
Feribotla Marmaris’e kadar geldim, şimdiye kadar Fethiye, Korkuteli, Antalya, Alanya, Anamur, Taşucu, Ankara, İstanbul, Mersin, Çiftehan, Niğde ve Göreme’yi ziyaret ettim. Hangi şehrin daha güzel olduğuna karar vermek gerçekten çok zor. Fakat şunu söyleyebilirim ki, Türkiye oldukça büyük bir ülke. Birçok farklı zevke hitap edebilir. Mesela, İstanbul tam anlamıyla bir kültür şehri. Türk rivierasında ise, insan kıyıda bisiklet sürerken kendini tatilde gibi hissediyor ve dahası ülkenin merkezindeki çarpıcı manzara… Ben henüz Türkiye’nin tamamını gezemedim ancak tek kelimeyle nefes kesici…
Farklı kültürden insanlarla iletişim halinde oldunuz. Size en yakın gelen kültür hangisi oldu?
Bu turun dışında, Güney ve Orta Amerika’da sıklıkla seyahat ettim. Hayatı ve mutluluğu hergün bayram havasında kutladıkları için Latin kültürünü çok seviyorum. Üstelik birçoğunun hayat koşulları gerçekten çok zor. Buna rağmen aile, sağlık ve tüm aileyi doyurabilecek yeterli yiyeceğe sahip olma gibi hayatın güzel taraflarına odaklanıyorlar.
En güvenli ülke hangisi? En tehlikeli ülke hangisi?
Ben hayatta neye odaklanırsan onu yaşayacağına inananlardanım. Ben iyi insanların varlığına inanıyorum. Eminim ki her ülkede yaşayan iyi ve kötü insanlar vardır. Asıl önemli olan, gittiğiniz ülkenin kültürüne, kurallarına uygun davranmak. Ben geceleri seyahat etmiyorum. Partilere yalnız başıma gitmeyi tercih etmiyorum. Kendimi güvende tutmaya çalışıyorum ve buna bağlı olarak sadece güzel ve hoş deneyimler biriktirdim. Ne zaman bisikletimle veya sağlığımla ilgili bir sıkıntı yaşasam çevremdeki insanlar bana her zaman yardımcı oldular. Hatta ben onlardan talep etmeden onlar bana yardım etmeyi teklif ettiler. Antalya’ya vardığımda kalacağım otelin adresini sormuştum Resul bisikletime bakmak için yanıma geldi ve bana yolu tarif etti. Bisikletime bayıldığını ve herhangi bir sıkıntı yaşamam durumunda tüm alet edevatların bulunduğu küçük atölyesinde onu seve seve tamir edebileceğini söyledi.
Ertesi sabah resepsiyonist bisikletimle ilgili bir sıkıntı olduğunu belirtti. Lastiği inmişti. Böylelikle Resul’un teklifini hatırladım ve onu atölyesinde ziyaret ettim.
Resul ve arkadaşı Yusuf bisikletimin lastiğini tamir etmemde bana yardımcı oldular. Sonrasında beraber çay içtik ve Turkiye’de turizm ve seyahat konusunda saatlerce sohbet ettik. Gerçekten çok keyif aldım.
En çok hangi ülkelerin yemekleri hoşunuza gitti? Türkiye’de kuru fasülye yediniz mi? Yediyseniz hoşunuza gitti mi?
Türkiye’de mantı, peynirli börek yedim. Kuru fasülye, mercimek çorbası, köfte, tavuk güveç vb. yemekleri seviyorum. Seyahatlerim sırasında, gittiğim yerin yöresel yemeklerini servis eden bir restoran bulmam çok zor oluyor. O nedenle ben ailelerle yemek yemeyi daha çok tercih ediyorum. Genellikle büyükanneler en güzel ve lezzetli geleneksel yemekler pişiriyorlar. Şu anda Coronavirüs sebebiyle Göreme’de mahsur kaldım. Tüm restoranlar kapalı. Kaldığım otelin sahipleri beni bazen akşam yemeğine davet ediyorlar. Ben en çok ev yapımı yemekleri seviyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz şey nedir?
Corona virüs sebebiyle, birçok kişi bana Avusturya’ya gitmemi, evimde güvenle oturmamı söyledi. Bana göre ise, dünyadaki tüm insanların aynı şeyden etkilendiği böyle bir zamanda nerede olursan ol bir şey fark etmez. Hepimiz şu anda aynı durumdayız. Bu korkunç zamanlar bize kapitalizmi yeniden düşünmemiz ve insan olduğumuzu hatırlamamız için bir fırsat sunuyor. Birbirimize bağlı kalmalı ve milliyetleri aşmalıyız. Biz büyük bir aileyiz ve birbirimize her zaman destek olmalıyız.