Mersin Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Özdemir basına açıklama yaptı. Özdemir, “Bakanlığımız bakliyat ürünlerini artık normal bir ürün gibi değil de, Kanada’da olduğu gibi “özel ürün” statüsünde değerlendirmelidir. Ancak bu bakış açısı ile sıçrama yaratacak yeni politikalar belirlenip, sürdürülebilir ve kalıcı çözümler üretebiliriz.” dedi.
Mersin Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Özdemir, bakliyat ihracatının uzun yıllar boyunca tarımsal ihracatımızın en önemli kalemleri arasında olduğunu belirterek, “Bundan 30 yıl önce 2.9 milyar dolar olan tarımsal ihracatımızın yüzde 13’ünü sadece bakliyat ihracatı oluşturuyordu. Özellikle nohut ile mercimekte dünyanın üretim ve ihracat merkeziydik. O yıllarda dünya mercimek üretiminin yüzde 40’ını ve ihracatının yarısını ülkemiz gerçekleştiriyordu. Nohutta ise üretimin yüzde 14’ü ve ihracatın yüzde 60’ından fazlasını yine Türkiye yapıyordu. Her iki alanda da açık ara liderdik.
Geride bıraktığımız 2017’de tarımsal ihracatımız 16.9 milyar dolara çıktı. Ancak bakliyat ihracatımızın payı yüzde 13’ten yüzde 2’nin altına indi. Uzun yıllardır bakliyat ekili alanlarda ve üretimde yaşanan sert düşüş ihracatımıza da yansıdı. Rekabetçi gücümüzü kaybederek sektördeki hakimiyetimizi yitirdik. Şu an dünya mercimek ihracatının yüzde 65’ini yapan Kanada ve nohut ihracatının yüzde 52’sini gerçekleştiren Avustralya ilk sırada bulunuyorlar” dedi.
Üretim Hacmimizin Yarısı Kadar İthalat Yapıyoruz
Ülkemizde kişi başına düşen bakliyat tüketiminin uzun yıllardır 14 kg seviyelerinde seyrettiğini ifade eden Özdemir, “Tüketim rakamlarımızda önemli değişimler olmamasına karşın, bu tüketimi karşılama yöntemimiz oldukça farklılaştı. 80’li yılların sonunda, 2 milyon tondan fazla bakliyat üretiyorduk. Bu miktarın yarısını iç tüketimde kullanıyor, kalan yarısını ise ihraç ederek önemli gelir sağlıyorduk. Bugün ise, 1.2 milyon tona gerileyen üretim hacmimiz iç talebe yetmediğinden, bu hacmin yarısı kadar da ithalat yapıyoruz.” dedi.
Sektörümüz Gelecek İçin Umutlu
Bu olumsuzluklara rağmen özellikle son yıllarda bakliyata verilen önemin arttığını görmek sektörün umutlarını artırdığını belirten Özdemir, “Nohut, mercimek ve kuru fasulye için kilogram başına 10 kuruş olan fark ödemesi, 2015’ten bu yana kademeli olarak artırıldı. 2018 yılı için 50 kuruşa çıkarıldı. Verilen desteklerdeki artışın başladığı 2015 yılından bu yana ülkemizde bakliyat ekili alanlar yüzde 6 ve üretim yüzde 12 artış gösterdi.” dedi.
Ayrıca, bakanlığımız yeni bir uygulamayı da devreye soktu. Nadasa bırakılan tarım arazilerini üretime kazandırmak amacıyla hayata geçirilen sözleşmeli üretim modelinin büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Böylece çiftçiler, sertifikalı tohumlarla alım garantili bakliyat üretimi yapabilecekler. Bu modelin bakliyattaki arz açığının kapanmasına ve verimlilik artışının sağlanmasına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.” dedi.
Hala Atılması Gereken Adımlar Var
Son yıllarda alınan bu kararların olumlu sonuçlarını almaya başladıklarını ancak hala atılması gereken adımlar olduğu kanaatinde olduğunu ifade eden Özdemir, “Bu kararların en önemlisinin ise Havza Bazlı Destekleme Modeli olduğunu düşünüyorum. Mevcut modelde ülkemizdeki 957 ilçenin 944tanesini ayrı bir havza olarak belirlemiş durumda. Nohut 65 farklı ilde 522 havzada, kuru fasulye 64 ilde 290 havzada ve mercimek 40 ilde 200 havzada destekleniyor. Bir ürünün çok farklı bölgede ve fazla sayıda havzada desteklendiği bu modelin başarıya ulaşması mümkün değildir. Bir havzada ancak bir ürünün üretimine destek verirsek bu model adına uygun şeklide ilemeye başlayacaktır. Böylece nohut havzaları, kuru fasulye havzaları ve mercimek havzaları oluşacaktır.
Diğer yandan, bakliyat üretiminde artışı engelleyen nedenlerden bir tanesi verim sorunudur. Üreticilerimizin ihtiyaç duyduğu kaliteli ve dayanıklı tohum çeşitlerini üretecek altyapı mutlaka oluşturulmalıdır. Üstelik ülkemizde sertifikalı tohum kullanımı oldukça düşük seviyededir. Son açıklanan tohum üretim ve kullanım destekleri bir önceki yıl ile aynı kaldı. Devletimizden beklentimiz, sertifikalı tohum üretimi ve kullanımına verilen desteklerin artırılarak yaygınlaşmasının sağlanmasıdır.
Bundan 30 yıl önce dünya bakliyat ihracatının yüzde 20’sini ülkemiz gerçekleştirirken Kanada’nın ismi dahi anılmıyordu. Oysa bugün, Kanada dünya bakliyat ihracatının üçte birini yaparken, Türkiye net ithalatçı pozisyonda bulunuyor. Kanada ile kişi başına düşen bakliyat tüketimimiz hemen hemen aynı olmasına karşın, Kanada toplam bakliyat üretiminin sadece yüzde 15’i ile iç talebi karşılayabiliyor. Kalan yüzde 85’lik bölümü ise ihraç ediyor. Bu kapsamda, Bakanlığımız bakliyat ürünlerini artık normal birer ürün gibi değil de, Kanada’da olduğu gibi “özel ürün” statüsünde değerlendirmelidir. Ancak bu bakış açısıyla sıçrama yaratacak yeni politikalar belirleyip, sürdürülebilir ve kalıcı çözümler üretebiliriz.” dedi.