“BAKLİYAT ÜRETİMİNDE YENİ AKTÖRLER VE KÜRESEL FARKINDALIK”

Son 10 yılda bakliyat sektörü, teknolojik gelişmelerin etkisiyle farklı bir boyut kazandı. Dünya Bakliyat Konfederasyonu Eski Başkanı ve AGT& ARBEL Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hüseyin Arslan ile sektörde yaşanan değişimleri, teknolojinin yaygınlaşmasını ve geleceğe dair öngörülerini konuştuk.

Hüseyin Bey, sektörel bazda düşündüğümüzde, son 10 yılda teknolojide ne oldu?

Bakliyat sektörünün son 10 yılını ve bu süreçte teknolojinin durumunu genel bir bakış açısı ile masaya yatırdığımızda, dünya genelinde kullanılan makinelerde devrim niteliğinde yeniliklerin olmadığını söyleyebiliriz. Ancak kesinlikle makine kullanımının arttığı ve yaygınlaştığı açıktır.

Dünya genelinde teknolojiye erişim konusunda farklılıklar vardı ve bu farklılıklar son 10 yılda azalmaya başladı. Eskiden sınırlı sayıda ülkede üretilen teknolojiler, artık çeşitli coğrafyalarda da üretilir hale geldi. Bakliyat üretiminin yaygınlaştığı ülkeler arttıkça, bu ülkeler teknolojilere daha fazla yatırım yapmaya başladı.

Örnek olarak, bakliyat işleme tesislerinde kritik öneme sahip “Hafiftane Ayırma Makinesi” ve “Taş Ayırma Makinesi” gibi makinelerin temel teknolojisi 1980’lerden bu yana büyük bir değişim geçirmedi. Ancak daha önce sadece Avrupa’nın Fransa ve Almanya gibi ülkelerinde üretilen bu makineler, son 20 yılda Türkiye’de de başarıyla üretilmeye başlandı. Yerli üretimin yaygınlaşması, Türk bakliyat sektörünü olumlu yönde etkiledi.

Konuyu daha iyi anlatabilmek için bir anımı paylaşayım: 1980’lerin başlarında bir Fransız makine üreticisi firma ile tanışmıştım. O zaman fark ettim ki, bizim kullandığımız eleklerde metrekareye düşen delik sayısı oldukça düşüktü ve bu durum temizlik oranını olumsuz etkiliyordu. Fransız eleklerinin delik sayısı bizimkilerden %30-40 daha fazlaydı. Bu gibi detayları fark edip uygulamak, zaman kaybını azaltarak ürün kalitesini ciddi anlamda iyileştirdi.

2024 yılında, ‘Dünya bakliyat sektöründe teknoloji her yere ulaştı.’ diyebilir miyiz?

Teknoloji yayılımı sürekli olarak devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Madagaskar’a gittim. Orada ileri teknoloji makine kullanılmadığını gördüm. Bunun temel nedeni işçilik maliyetinin çok düşük olması ve alt yapı eksikliği. Tam donanımlı bir tesis kurmak için gerekli elektrik altyapısı mevcut değil. Teknolojiyi temin eden az sayıdaki firma ise, bizim dün kullandığımız daha düşük kapasiteli elekleri kullanıyor.

Son 10 yılda sektörde makine üretim artışının yansımaları nasıl oldu?

Renk ayırma makinelerinin teknolojisi son 10 yılda ciddi oranda gelişti ve kullanımı yaygınlaştı. Daha önce sınırlı sayıda ülkede üretilirken, şimdi Çin ve pek çok başka ülkede de üretiliyor. Bu durum, üretimin artmasına ve fiyatların düşmesine yol açtı. Sonuç olarak ürünler daha çok kişi tarafından erişilebilir hale geldi.

20 yıl öncesi ile kıyasladığımızda, bugün elektronik sistemler daha stabil hale geldi ve ürün kalitesindeki farklılıklar azaldı. Ayrıca makinelerdeki yedek parça ihtiyacı azaldı ve bu durum kullanıcılar için önemli bir avantaj sağladı.

Türkiye’deki elek teknolojisinin gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de ‘açık elek’ olarak bilinen bakliyat eleme makineleri, 80’lerin başında Lübnan’dan gelen ustalar tarafından tanıtılmıştı. Bu makinelerin üretimi ilk kez Mersin’de başlamıştı. Bu makinelerin yaygınlaşması ve gelişiminde Akyürek Ailesi’nin çok büyük katkısı oldu. Türkiye’nin en iyi eleklerini o günlerden bugüne kadar Akyürek Ailesi üretmekte.

Yaklaşık 25-30 yıl önce, ilk elekler fırçalı mekanizmalara sahipti. Sonraki dönemde toplu mekanizmalar geliştirildi. Ancak toplu mekanizmalar nohut gibi iri taneli ürünlerde yeterince verimli değildi. Bu nedenle eski kuşaktan olan bizler hala fırçalı mekanizmaları tercih edebiliyoruz.

Son 10 yılda bakliyat üretim ve tüketimine baktığınızda durum ne yönde değişti?

Nüfus artışına bağlı olarak, dünya bakliyat tüketiminde artış gözlemleniyor. Son 10 yılda bakliyat alanında en çarpıcı değişim, üretim yapan ülkelerin çeşitlenmesi oldu. Tarihsel olarak bakliyat üretiminin kökleri Mezopotamya’ya dayanıyor. Bu konuda bir belgesel hazırlayarak kamuoyuna sundum. Merak edenler Akdeniz İhracatçılar Birliği’nin web sayfasından bu tanıtım filmine ulaşabilirler. Belgeselde Mezopotamya’dan dünyaya bakliyatın yayılışı anlatıldı.

Son yıllarda bakliyat üreten ülkeler arasında yeni oyuncular öne çıktı. Örneğin, Kanada 90’lı yıllarda bakliyat üretimine başladı ve 2000’lerde bu alandaki iddiasını arttırdı. 30 yıldan fazla bir süredir de pazarda önemli bir üretici konumunda. Son 10 yıl içinde ise Rusya, Kazakistan ve Ukrayna bakliyat piyasasına girdi. Ayrıca, Güney Afrika’da da bakliyat üretimi başladı. Oradaki çiftçilerle bir araya geldiğimde, “Bakliyat ekiminden sonraki yıl buğday ektiğimizde verimliliğimiz %25-30 oranında artıyor” gibi geri dönüşler aldım.

“Uluslararası Bakliyat Konfederasyonunun (GPC) Birleşmiş Milletler ile yoğun görüşmeleri sonucu 2017 Temmuz ayında verilen kararda 10 Şubat Dünya Bakliyat Günü olarak ilan edildi.” Siz bu kararda büyük paya sahipsiniz. Görüşlerinizi alabilir miyim?

Dünya Bakliyat Günü’nün Birleşmiş Milletler tarafından kabul edileceğine inananların sayısı oldukça azdı. Bana, “Bu iş olmaz!” diyenlere rağmen, büyük zahmetlerle süreci takip ettim ve kabul edilmesini sağladım. Lobi şirketlerinden destek alarak nasıl başarıya ulaşılabileceğini öğrendim ve uyguladım. Ne gerekiyorsa yaptım; kilometrelerce uçuş gerçekleştirdim, Burkina Faso Devlet Başkanı ile bile görüştüm.

Bu gün sayesinde dünya genelinde bakliyatın çeşitleri ve faydaları daha iyi anlaşıldı. Bakliyat üreten ülkelerin sayısının artmasında da bu günün etkisi oldu. Bundan 10 yıl önce Avrupa’da bir restoranda mercimek çorbasını menülerde göremezdim. Bugün ise menülerde yer alıyor.

Bakliyatın beslenme üzerindeki olumlu etkileri uzun süredir biliniyor. Ancak bakliyatın tarım arazilerine olan etkisi de çok önemli. Bakliyat ekildiğinde toprak azot bakımından zenginleşiyor, verimlilik artıyor ve daha az gübre ile ilaç kullanılıyor. Bu sayede toprak dinleniyor ve üretim düşük maliyetle sağlanıyor.

Dünya Bakliyat Günü sonrası artan farkındalıkla ekim alanları genişledi ve farklı ülkelerde ilgi görmeye başladı. 2017’den beri bakliyatla ilgili araştırmalar artış gösterdi, yazılı kaynaklar çoğaldı. Bundan 20 yıl önce bakliyat konusunda kaynaklar oldukça kısıtlıydı.

Hatırlıyorum: Türkiye’de 1967 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden mezun olan Prof. Ayşe Baysal’ın yazdığı kaynaklardan ibaretti.

Bakliyatın yeni tüketim şekilleri nelerdir?

Günümüzde bakliyatın yeni tüketim şekilleri dikkat çekiyor. Örneğin, bezelye doğrudan tüketilmek yerine içerisindeki protein ayrıştırılarak TVP (Textured Vegetable Protein) yani “Dokulu Bitkisel Protein” üretiliyor. Bu malzeme genellikle ete alternatif olarak kullanılıyor. TVP, mercimek, bezelye ve bakla fasulyesi gibi çeşitli bakliyat tohumlarından üretilebiliyor.

Bir diğer yenilik ise bezelye proteininden makarna üretimi. Arbella olarak biz de bu alanda üretim yapmaya başladık. Kuzey Amerika ve Avrupa’da TVP gibi alternatif tüketim yöntemleri yaygınlaştı. Vejetaryen beslenen insanlar, et yemeden et tadına yaklaşan gıdalar tüketmeyi tercih ediyorlar.

İklim değişikliğinin bakliyat üretimi üzerindeki etkisi nedir?

Bakliyat, sıcaklığı seven ve fazla yağışı sevmeyen bir tarım ürünü. İklim değişikliği nedeniyle Kanada, Rusya ve Ukrayna gibi kuzey ülkelerindeki ekim alanları artış gösterdi. Eskiden ekim ayında ekilen bakliyat, şimdi kasım ve aralık aylarında ekiliyor.

Kanada’nın 80’lerde Türkiye’den alıp geliştirdiği mercimek tohumu şu anda Rusya, Kazakistan ve Ukrayna’da ekiliyor. Ancak bizim tohumlarımız baharda hasat edilmek üzere ekilirken, Kanada’nın tohumları yazın ekilip yazın hasat edilebiliyor. Bunu mümkün kılan etken ise uzun gün süresi. Kanada’da bitkiler, günlük ortalama 15 saat gün ışığı alabiliyor. Türkiye’de ise bu süre 10 saat civarında. Dolayısıyla burada gen teknolojisi değil, doğal şartların etkisi söz konusu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir