Sevgili okurum,
Kuru Gıdanın Efsaneleri köşesinde yine efsane bir ismi ağırlıyorum. Türkiye Bakliyat Piyasasının yakın tarihine şahitlik etmiş ve ticaret hayatında aktif olarak yer almış Doğan Aksin ile candan bir sohbet gerçekleştirdik. Tunceli’nin Çukur Köyü’nden İstanbul, Eskişehir ve Mersin’e uzanan bir hayat hikayesini sizlere anlatacağız. Bu hikaye; azimli, çalışkan ve dürüst bir adamın hikayesidir.
1970’li yılların son çeyreğinde, henüz liseyi bitirmişken el arabalarında kumaş satarak ticaret hayatına atılan Doğan Aksin, erdemli insanlara yakışan bir mücadele vermiş. İş hayatına en alt kademelerden başlayarak yükselen Doğan Aksin, Mersin Bakliyat Piyasası’na geçmişte yön vermiş değerli isimlerle yan yana yürümüş: İbrahim Arslan, Amir Zekeriya, Mehmet Nasuhoğulları, Abdullah Özdemir, Mehmet Karamehmet’i tanımış ve çalışmış.
Doğan Aksin, röportajımız boyunca yukarıda yazmadığım daha pek çok ismi özenle belirterek dönemin insanlarının ticarete yaklaşımlarının “samimiyet ve dürüstlük” merkezli olduğunu özellikle belirtti. Ayrıca, Türk Bakliyat Piyasası’nın geçmişini benimle paylaşırken bugününü analiz etmeyi ve yapılması gerekenleri belirtmeyi de ihmal etmedi.
Geride bıraktıklarını derin bir saygı ile anan bu değerli büyüğüm ile tanışmak benim için onurdu.
Ayrıca belirtmeden edemeyeceğim: Kuru Gıdanın Efsaneleri köşesinde bulunduğum ortamı gözlemler ve o anı zihninizde canlandırmanız için ortamı sizlere betimlerim. Ancak bu sefer karşımdaki insanın karakteri beni o kadar etkiledi ki ve bu nedenle onu o kadar dikkatle dinledim ki; çevremdeki her şey silindi.
Son olarak söylemeliyim; Şu oyunlarla dolu dünyada Doğan Aksin gibi ticaret adamlarının olduğunu bilmek güzel!
DOĞAN AKSİN ve BAKLİYAT SEKTÖRÜNE ATILIŞI “ ATİ GİYSAN”
“1956 Tunceli doğumluyum. İlkokulu Tunceli Çukurköyü’nde orta ve lise tahsilimi ise Tunceli Lisesi’nde tamamladım. 1975-76 yıllarında Tunceli Lisesi’nden mezun oldum. 1976’da Mersin’e geldim. Vasıfsızdık, 3 tekerlekli sebze arabasında çorap satmaya başladım. O dönemde Sayın Ahmet Karahan diye bir abimle tanıştım. Ahmet Karahan, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyordu ve çok düzgün bir kişiliğe sahipti. Ben o zamanlar 21 yasında genç bir delikanlı idim. Beni çok sevdi ve sana bir iş bulalım dedi. Mehmet Karamehmetler’e ait Çukurova Holding bünyesindeki ATİ GİYSAN’da, Ahmet Karahan planlama müdürü idi. ATİ GİYSAN, Soda Cam Sanayi, PETKİM gibi kurumsal firmalara büyük çapta işçi elbisesi üretirdi. Derken Ahmet Bey, beni ATİ GİYSAN Firmasına depo memuru olarak aldı ve eşim Sayın Ayşen Aksin ile orada tanıştım. 1977 yılında evlendim. 1978 yılında kızım oldu ve kızım olduğu dönem sendikaya üye olduğum gerekçesiyle işten atıldım. Tekrar sokaklara döndüm ve seyyar satıcılığa devam ettim.”
DOĞAN AKSİN’İN EĞİTİM MACERASI…
“O dönem zamanın Başbakanı rahmetli Sayın Bülent Ecevit hızlandırılmış bir eğitim programı çıkardı: Şöyle ki; 2 yıllık öğretmen yetiştiren Eğitim Enstitüsü 6 ay, 4 yıllık eğitim fakülteleri 2 yılda mezun veriyordu. Ve 4 yıllık olan öğretmen okulunu 2 yıl okumak kaydıyla Matematik Öğretmeni olmak için Eskişehir Eğitim Enstitüsü’ne kayıt yaptırdım.
Ancak, ailemin ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetinde olduğumdan ve o dönem siyasi açıdan çalkantılı bir dönem olması nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldım. Askere gittim. Kızım o dönem 4 aylık idi. Denizli’de 20 ay eğitim çavuşu olarak görev yaptım. 80 İhtilali olduğunda tezkerem gelmişti ama göndermediler ve derken askerlik bitti ve Mersin’e döndüm. Geçimimi seyyar satıcılık yaparak sağlamayı sürdürdüm.”
ETKEN TEKSTİL YILLARI VE HASAN ARSLAN HAKKINDA…
“Bir gün Ahmet Bey (Ahmet Karahan) ile tesadüfen karşılaştık. Ahmet Bey o zamanlar ATİ GİYSAN’dan ayrılmış, ETKEN Tekstil isimli Çukurova Holding’in bünyesindeki firmada işe başlamıştı. Firmanın başında Mehmet Toker bulunuyordu. ETKEN Tekstil’de Ahmet Bey’in referansı ile depo memuru olarak işe alındım. O zamanlar şimdiki ARBEL AŞ. kurucusu olan Sayın Mahmut Arslan, Hüseyin Arslan Hasan Arslan’ın babaları Kürt İbrahim lakaplı Sayın İbrahim Arslan ve Hasan Arslan, Etken Firması’nın bütün işlerini fason olarak yaparlardı ve bütün malları ihracata hazır hale getirirlerdi. İbrahim Amca ile orada tanışma fırsat buldum. İtiraf etmeliyim ki; yiğidi vur hakkını inkâr etme “Kürt İbrahim” denince akan sular dururdu. Çünkü işinde çok prensipli asla taviz vermeyen ve işini çok iyi bilen büyük bir usta idi.
Sayın Mahmut Arslan üniversite mezunu olmasına rağmen ve tabi Hasan Bey babasından çok çekinirdi. İbrahim Amca’nın sözünün üzerine söz söyleyen çıkmazdı. Benim de ustam, öğretmenimdi. ETKEN Tekstil’de Selami Gedik, Amir Zekeriya beyefendilerle tanışma ve çalışma fırsatı yakaladım. Sayın Borsa Başkanımız Abdullah Özdemir, o zamanlar Mersin’in en büyük komisyoncusuydu. Bugün olduğu gibi dünde çok zeki bir beyefendi idi. Etken Tekstil’e mal verirdi. Onunla da ETKEN Tekstil dönemlerine dayanan bir tanışma hikayem vardır. Keza Sayın Mahmut Arslan’ı da bu dönemlerde tanıdım. Mahmut Baba, o zaman da iyi bir adamdı. Bazen Babası İbrahim Bey bana karşı tatlı sert bir tavır takındığında müdahale eder ve bu delikanlı ile uğraşma derdi. Sağ olsun, her zaman koruyucum oldu.
Özetle söylemek istediğim şu; Mersin Bakliyat Piyasası’nın içinde uzun yıllar çalıştım. ETKEN Tekstil’den sonra TOPAZ ve AGROSAN Firmalarında görev aldım. İskenderun Limanı’ndan 20 bin ton arpa yükledim; 30- 40 Bin ton mercimek, 3- 4 bin ton fiğ yükledim. Bunun gibi çok başarılı ihracat hareketlerine dâhil oldum ya da şahitlik ettim. Benim çalıştığım dönemde ETKEN Tekstil, bakliyatta bir numara idi.
O zamanlar ihraç oranları yüksekti ama teknoloji ilkeldi. Örneğin; bant yoktu çuvallar 100 kg idi ve lata ile kamyonlara yüklenir, limanlara gönderilirdi. Sayın Davut Demir Kale ile bu yükleme indirme işlemlerini organize ederdik. Haftalarca evimize gitmediğimiz olurdu. İşler gerçekten o yıllarda çok yoğundu.”
KARSAN’DAN AKSİN TARIM’A YOLCULUK…
“1984 yılında kendi adıma piyasaya eleme işlemi yapmaya başladım. 1987 yılında Sayın Amir Zekeriya ve Recep Konuk ile KARSAN Ltd. Şti. yi kurduk. Amir Bey 1989 yılında bizden ayrıldı. Şu an AKP Konya Milletvekili olan Sayın Konuk ile 1994 yılında kadar ortaklığımız devam etti. Bu dönemler, Continental Fini Grain firması bünyesinde AGROEXPORT diye bir firma vardı. Bu kuruluşun genel müdürü Sayın Leon Lerya idi. Kendilerine saygım sonsuzdur, belirtmeliyim ki; çok desteklerini gördüm.
Ayrıca; ATATLAR Tarım Ürünleri sahibi Sayın Samir Atat’a minnet borçluyum. Ticari hayatım boyunca kendilerinden çok yardım gördüm. 2006 yılında AKSİN Tarım’ı kurduk ve oğlum Kerem yönetimi eline aldı. Bugün AKSİN Tarım bünyesinde faaliyetlerimiz devam ediyor. Kerem’e teşekkür borçluyum; Çünkü sayesinde emekli oldum.”
80’DE BAKLİYAT TİCARETİ VE NOHUT HAKKINDA…
“80’li yıllarda en iyi nohut Gülnar nohutu idi. Hatta 9 mm çuvalların üzerine “Gülnar Koçbaşı” diye yazılırdı. 8 mm çuvallar Konya nohutu, 7mm çuvallarda ise Elbistan yazılırdı. O dönemlerde, nohudu ile iddialı olan yerler; Isparta, Denizli, Konya- Kaman, Ankara, Yozgat, Elbistan ve Eskişehir idi. Bu yörelerde ekim alanları çok geniş idi. Üretici malını kamyonlara yükleyerek Mersin’e gelirdi.
Bakliyat ticareti yapanların ofisleri bir arada Çarşı’da idi. Çarşı’da Azak Han vardır. Eski tarihi bir yerdi ve alıcıların çoğu orada bulunuyordu. Ziya Coşar Borsa Ajanı idi. Mehmet Cömert, Selim Hocaoğlu gibi isimler dönemin kıymetli komisyoncuları idi.
Zeki Ayhan, Mahir Şahin, Mehmet Bayram, Albet J. Atat, Hasan Kurtoğlu, Basil Dumani tarafından yönetilen kuruluşlarda dönemin en güçlü firmaları idi. O yıllarda samimiyet var ve süreç daha kolay işliyordu. Üretici ürününün numunesini getirir ve göstererek alıcı ile orada fiyatı belirlerdi. Bankacılık işlemleri de bugünkü gibi gelişmemişti. Havale, çek gibi işlemler yoktu, para nakit olarak elden alınıp veriliyordu.”
90’LI YILLARDA MERSİN’E GELEN FİRMALAR Ve DEĞÜŞEN ŞARTLAR…
“90’lı yıllarda Kurumsal firmalar Mersin’e geldi. Enka, Yaşar Holding, Anex, Özaltın vb. Şimdi asıl konumuza dönelim; Çünkü benim hikâyem bitmez. Türkiye’de nohut Konya, Eskişehir, Yozgat, Kırşehir, Gülnar, Elbistan, Ankara yöresi, Isparta vb. bölgelerde büyük ekim alanlarında üretiliyordu.
Kuru fasulye, Konya karaman, Ereğli, Malatya, Kırşehir yörelerinde yetiştirilirdi. Kırmızı mercimek Guney Doğu Anadolu bölgesinde yetiştirilirdi. 2002 yılında Türkiye’de yaklaşık 650 bin ton nohut yetişirken; kuru fasulye 250 bin ton, kırmızı mercimek 500 bin ton, yesil mercimek 65 bin ton ve geriye doğru her yıl, düşüş yaşandı. Bu düşüşün sebepleri ise başta Türkiye’nin 1980 yıllarının ikinci yarısında uygulanan bakliyat politikaları idi. İyi durumda olan piyasa, 1990 yıllarında uygulanan tam ters politikalar ile düşüş yaşamaya başladı. Bu olumsuz uygulamalara örnek olarak, 1994 yılında bakliyatın kapsama dışı bırakılmasını verebilirim. Bu uygulama sonucunda üretici Pazar sorunu yasadı. TMO alım yapmadı bu bir sorundu. Ayrıca üretici için işçilik oranları arttı: mazot, elektrik, sulama sistemi gibi. Üretici daha az maliyetli ve Pazarda sorun yaşamayan diğer ürünlerin ekimine döndü: Mısır, patates vb. Konya patates ekmezken, Sivas ekmezken, İnegöl ekmezken, patatese döndü, mısıra döndü.
BAKLİYAT SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI İLE İLGİLİ TESPİTLER…
“Diğer bir sorun da; tohum üreticisi yerli ve kaliteli tohum bulmak da sorun yaşadı. Dünyaya fiğ satan en büyük ülke idik. Şu an net ithalatçı pozisyondayız. Ereğli bölgesi çiftçisi fasulye üretmeyi bıraktı, bugün fasulye ekimi Nevşehir Derinkuyu’ya kaydı. Yıl 2010- 2011 yıllık 45- 50 ton fasulye çıkıyordu; bu bölgelerde topraklar daha verimli idi. Dekar başına 500kg ürün alınıyordu. Fakat gün geçtikçe 300kg civarına düştü. Neden? Çünkü tohum sorun ve uygulanan zirai ilaçlar her yıl toprağın verimini biraz daha öldürüyor.
100TL olan destekleme 200TL’ye çıktı. Geçen yıl 2016’da 300TL’ye yükseltildi. Fakat bu gibi uygulamalar geçici çözümler sunuyor. Uzun vadeli yatırımlar gerekli: Baklagillerde nadas alanlarının daraltılması projesi yeniden hayata geçirilmeli. Hasat döneminde bakliyat ithaline izin verilmemeli. Hasat sonunda üreticinin malını satıp pazarlayacak müdahale kuruluşları oluşturulmalı.
Ayrıca Türkiye’de yapılan bazı istatistiklerin doğru rakamları yansıtmadığını düşünüyorum. Çeşitli kaynaklarda, 2016 yılında 460 bin ton nohut olduğu bilgisi veriliyor. Bence yanıltıcı ve eksik bilgiler. Çiftçi odalardan alınan desteklemeler için dekardan büyük ölçüde alınmış. Ekim alanı, dekar ve ton tespit edilirken kaynaklar nereden alınıyor? Sayısal veriler verilirken açıklanması gerektiğini düşünüyorum.
Yapılması gerekenler var: Başta, Tarım Bakanlığı, talimat ile Tarım İl Müdürlükleri, Ziraat Odaları üretim bölgelerinde toprak tahlili yapmalı. Belirli dönemlerde üreticileri bilgilendirici eğitici içerikli eğitimler, seminerler verilmeli. Ekim nasıl yapılır? Hangi dönemlerde ilaç verilmeli? Sulama ne zaman yapılmalı? Ekim alanlarının oranları denetim altında tutulmalı ve verilen bilginin doğruluğundan emin olunmalı. İlaç kullanımı kontrol altında tutulmalı. Üreticiye ekim alanları oranında mazot desteği verilmeli. 10 yıl vadeli traktör, ekim makinesi, çapa makinesi desteği sağlanmalı. Elektrik indirimleri yapılmalı ve en önemlisi tohumculuk geliştirilmeli. Ekime yeni başlayan çiftçiler için ilk iki yıl ücretsiz tohum dağıtımı yapılmalı ve bu tohumu geri almalı, çoğaltmalı. Gübre verilmeli. Çiftçinin maliyetleri kesinlikle aşağı çekilmeli.
Kısaca, özetleyecek olursam; Güzelim ülkede bakliyat alanını genişletmek yerine daralttık ve ihracatçı konumdayken net ithalatçı bir ülke olduk. Yeniden gerekli önlemleri alarak bu gidişata dur dememiz gerekiyor.”
Değerli Büyüğüm Doğan Aksin’e röportaj teklifimizi kabul ederek, La Recolte Du Monde Dergisi’nin 13. Sayısı’nda yer alma inceliğini gösterdiği için teşekkür ederiz.