KURU GIDANIN YAŞAYAN EFSANELERİ SERİSİ: “FAHRETTİN MEMİŞ”

FAHRETTİN MEMİŞ

Değerli Okurum,

La Recolte Du Monde Dergisi olarak 10. Sayımız ile karşınızdayız. Bu özel sayımızda bakliyat sektörünün önemli isimlerinizden birini daha sayfalarımızda ağırlamak şerefine eriştik; Mersin, Türkiye ve Dünya Ticaretinde söz sahibi olan İdeal Grup’un değerli yöneticisi Sayın Fahrettin Memiş ile keyifli ve sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.

… Ama röportajı sizinle paylaşmadan önce, bir Kuru Gıdanın Efsaneleri Yazı Serisi geleneğini yerine getiriyor ve ilk izlenimlerimi sizlere aktarıyorum: Mersin Tırmıl Sanayi’nde bulunan İdeal Bakliyat’ın Yönetim Binasına gittiğimde sakin ve sıcak insanlar tarafından karşılandım. Anadolu insanına özgü misafirperverlik ve samimiyet benim kendimi kesinlikle rahat hissetmemi sağladı. Fahrettin Bey son derece babacan ve mütevazı idi. Odasına labiren’ti andıran koridorları aşarak ulaştık ve her katta, çalışan her bir görevli tarafından hürmetle karşılanan, yanında yürüdüğüm bu heybetli asırlık çınara, bir kere daha saygı duydum. Çünkü çalışanları için patronun ötesinde bir aile büyüğü olmuştu. Saygının otoriteye duyulan korkudan değil, sevgi ile inşa edilmiş olduğu bir yerde olmak güzeldi.

Ailesi, Muş’ta iş hayatına atılışı ve erken dönemi…

1948 yılında, Muş’un 25 pare köyden oluşan bir Nahiyesinde doğan Fahrettin Memiş, hayvancılıkla uğraşan Alaattin Memiş’in çocuğu olarak dünyaya geldi. Toprağa hep yakın olan Fahrettin Bey, 12 yaşına kadar öğrenim hayatını sürdürdü. İlkokul öğrenimi tamamladıktan sonra, amcasının yanında işe başlayarak çerçilik yapmaya başladı. O döneme dair anılarını Fahrettin Memiş şöyle anlatıyor: “Babam Nahiyenin en zengin adamlarından biri idi. O dönemde 500 tane küçükbaş hayvandan oluşan bir sürünün sahibi olmak iyi bir şeydi. Kimse pek ticaretle ilgilenmiyor, ithalat- ihracat kavramlarını bilmiyorken, rahmetli Babam canlı hayvan ticareti yapıyordu. Babam paranın emek işi olduğuna inanan bir adamdı. 12 yaşında amcamın yanında işe başladım ve dedemin verdiği 5 lira, sermayenim oldu. Türkçem matematiğimden iyi idi, Ancak ne ilginçtir ki; ben iş hayatına ticaret yaparak, hesapla kitapla başladım; ilk olarak çerçilik yaptım. Muş’ta şehre inerek aldığım ayna, tarak, makas, boncuk gibi köylünün ihtiyacı olan malzemeleri, köyümüzde satıyordum. Zamanla köyde bir dükkan bile açtım.” Ticaretin alın teri ve emekten geçtiğine inanan Fahrettin Bey o günleri büyük bir samimiyet ve gururla anlatıyor.

Fahrettin Memiş’ten Hayat Dersi…

17 yaşına kadar köyde çerçilik yapan Fahrettin Memiş, ticaret hayatına artık iyice ısınmış ve yetişmiştir. Muş’taki, hayatı mektep edindiği yılların ardından, artık kendisi için yeni bir sayfa açılacak ve doğup büyüdüğü yerden ayrılarak başka şehirlerde de ticaret yapacaktır. Fahrettin Memiş o yıllara dair şu anısını bizlerle paylaşıyor: “Köyünden aldığım çökeleği, Antep ve çevre illerde satıyordum. Bir gün babamın kıymetli bir arkadaşı beni, Elazığ’da sırtımla çökelek indirirken görmüş. Babama gidip şaşkınlıkla demiş ki; “Alaattin Bey, sen o kadar zenginsin; paran, pulun, malın var; ama senin oğlun sırtında çökelek taşıyor. Olacak iş mi!” Babamın yanıtı şu olmuş; “Evlatlarımın benim paramla, koyunumla işleri olmaz. O onların işidir, emeğidir, kendi paralarını kazanacaklar.” Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Fahrettin Memiş,  aslında La Recolte Du Monde okuyucuları için ders niteliğinde bir anısını paylaşıyor ve emeksiz servet edinilemeyeceğinin, insanın şartlar ne kadar iyi olursa olsun, hayatını kendi elleriyle şekillendirmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Fahrettin Memiş’in Köyden Muş ‘a Gelişi Hakkında…

“Ben 1969’da evlendim. Benim hanım Muş’un şehrinden ben ise köyündenim. Evliliğimizin birinci yılı dolmadan askere gittim. Döndüğümde ise köyden taşınıp Muş’a yerleştik. Ticaret hayatımı burada kayın babamla ortak olarak kurduğum bakkal dükkânında devam ettim. Gıda, gömlek, boncuk…  bir eve lazım olan bin bir çeşit ürünü bu dükkanda bulmak mümkündü. 1983 yılına kadar kayınbabam ile ortaklığımız sürdü.”

Antep’e gelişi ve Hayvan Ticareti Hakkında…

1983 yılında Antep’e gelerek hayvan Ticaretine başlayan Fahrettin Memiş, artık4 yıl boyunca burada kalacak ve ticaret hayatına hayvan alım- satımı ile devam edecektir: Fahrettin Memiş o dönemi şöyle anlatıyor: “… Ardından ben aynı yıl Antep’te canlı hayvan işine başladım. Ürdün, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerine Habur Sınır Kapısı’nı kullanarak hayvan ihraç ediyordum. Hiç unutmam; o yıllarda ticaret yaptığım bir Arap Tüccar, ülkemizdeki hayvan bolluğuna hayret etmiş ve demişti ki; “Köpek bir kerede 9- 10 yavru dünyaya getirir, koyun bir yavru verir. Sizdeki bu bolluk nereden geliyor?” Hayretini gizlemeyen ve benimle paylaşan bu tüccar kardeşime dedim ki; “Koyun melektir. Bereketi çoktur. Onun için bitmez.” Gerçekten 80’li yıllarda Türkiye’de hayvancılık tatmin edici düzeyde idi. Hayvan boldu ve karı çoktu. 90’lı yılların ortalarına gelindiğinde ise, ihracat büyük oranda durdu ve ithal eder olduk.”

Fahrettin Memiş’in Bakliyat Piyasasına Atılışı…

Fahrettin Memiş, ticareti, gıda sektörünün pek çok dalında iş yapan bir insan olarak dikkat çekmektedir. Hayvan ticaretinden gıda ticaretine kadar yapan Fahrettin Bey, bakliyat alım- satım işine ise 80’li yılların ortalarında atılmıştır. Fahrettin Bey diyor ki; “Bakliyat piyasasını pek bilmezdim. Ama abim bakkal dükkanımıza teneke teneke bakliyat ürünü gönderirdi. Hayvancılıkla karını kıyasladım, kesinlikle çok daha iyi idi. Şimdi olduğu gibi o zamanda bakliyat piyasası Mersin’de dönüyordu. Mersin Çilek Mahallesi’nde 700m2’lik bir depolama alanımız vardı. O zamanlar ürün natürel haliyle doğrudan depolara gelirdi. Günde 300 ila 400 ton mal indirirdik. Özellikle nohut çok boldu. O kadar ürün nereden gelirdi, şaşırırdınız. Pazarlık yapılmazdı çünkü günün şartlarında ürünün fiyatı ne biçilmişse çiftçi onu alacağını bilirdi. Yazıhaneye geçer, direk ödememizi yapardık. Sistem bu kadar basitti.

Tabi, 80’li 90’lı yıllarda ürün boldu; Ancak teknoloji bugünkü kadar gelişmemişti. Mesela, nohut ihraç edeceksiniz; ürünün biraz kabası alınır, neredeyse tarladan geldiği gibi, 75 kg’lık paketlerde Hindistan’a gönderilirdi. Çuvalları limanda konteynerlere yüklemek için taşıma bandi ya da ürünü temizlemek için fotosorter renk ayırma makineleri yoktu. Kesinlikle her şey bugün ile kıyaslandığında çok çok ilkeldi. Ayrıca ithalat- ihracatı bilen, İngilizce konuşan adam da azdı. Hiç unutmam; Mersin’de bir “İbrahim Muştu” vardı. İngilizceyi o dönem iyi kullanırdı. Uluslararası ticaret bağlantılarını kurarken onunla çalışırdık. Hindistan ile bağlantı kurarak, 1000 ton ürün satmıştık, 3 gün sonra 1000 ton daha… Mal çoktu, 1 ay içerisinde 7500 ton satmıştım. Türkiye eskiden taneli baklagiller anlamında iyi bir tarım ambarı idi.

80’lerde Mersin Bakliyat Piyasası Hakkında…

Mersin’de 560 tane firma vardı. Herkesin deposunda 500 ila 1000 ton mal olurdu. –ki nohut dışında mercimek, fasulye de çok vardı. Sizinle bir anımı paylaşayım; “Eskiden telefon her yerde yoktu, cep telefonu dahi icat edilmemişti. Ancak biz hangi köyde ne ürün var deneyimlerimizle bilirdik. Abim dedi ki, Muş’un bir köyünde nohut var. Git onu satın al. Gittim, baktım köylünün ambarında yeşil mercimek de var. –O zaman yeşil mercimek çok revaçta idi.- Muş’un yaylasında mercimek 2 yıl da kalsa bozulmaz, rengi atmaz. O zaman bakliyatta, ağırlık birimi kg değil teneke idi. Teneke ile satın alırdık, 1 teneke ortalama 16 kg ürün alırdı. İran’a 4 kamyon mercimek gönderdim. Hayatımın en karlı ticaretlerinden birini yaşadım. Bire beş, bire yedi kazandım.  Bir zamanlar ticaretin işleyiş şekli bu idi. Şimdi bambaşka bir dönem yaşıyoruz.

Sonra Mersin’de Akyürek Ailesi il tanıştık. Sabahattin Bey Mersin Eleği diye bilinen açık eleklerden yapıyordu. Bakliyat Piyasasındaki teknolojik gelişmeye bu ailenin katkısı çoktur. Sabahattin Bey’in oğlu Gökmen Akyürek’te çok kıymetli bir genç adam… Allah her aileye böyle evlat nasip etsin. Şimdi işleri büyütmüş, dünyanın her yerine makine gönderiyorlar. Gördükçe iftihar ediyorum.

Mersin Şeker, İdeal Bakliyat ve İdeal Su Hakkında…

Eski TC. Sanayi Bakanı Cahit Aral tarafından devlete bağlı olan şeker fabrikalarının özelleştirildiğini söyleyen Fahrettin Memiş, Mersin Şeker’in kuruluş hikâyesini şöyle anlatıyor: Türkiye’de şeker fabrikaları özelleştirilince, biz de küp şeker üretimi işine girmeye karar verdik. Mersin’de işletme kuracağımız için de ismini Mersin Şeker koyduk. Uzun yıllar bünyemizde şeker üretimi yapıldı; Ancak merdiven altı üretim artınca ve piyasa bollanınca daha karlı olan diğer işlere ağırlık verdik. Şu an İdeal Grup bünyesinde “İdeal Bakliyat” ve “İdeal Su” bulunuyor. İdeal Grup bünyesinde bugün itibariyle ortalama 300 kişi çalışıyor.

Türkiye ve Dünyanın farklı bölgelerinde bilinen İdeal markasının, her dilde aynı yazıldığı ve aynı anlamı taşıdığı için avantajlı bir marka olduğuna dikkat çeken Hayrettin Memiş, “Biz 7 sene önce Osmaniye’nin Bahçe ilçesinde İdeal Su’yu kurduk. Torosların dağlarından gelen eşsiz bir kaynak suyu. Bugün Suudi Arabistan, Çin, Japonya, İngiltere, Panama, Güney Afrika başta olmak üzere 20 ülkeye su ihraç ediyoruz. Hatta İDEAL SU İngiltere’de ithal markalar arasında 2. Sıradadır. Şunu belirtmeliyim; Helal para kazanıyoruz, her şeyin hilesi olur ama suyun hilesi olmaz. Hiçbir katkı maddesi kullanılmıyor su üretim tesislerimizde sadece filtreler var. İdeal Su bünyesinde günlük 700- 800 ton su şişelenir. İdeal Bakliyat bünyesinde ise, günlük üretim kapasitemiz 600 ila 700 tonun altına inmiyor. Belirtmek isterim; asıl olan helal ticarettir.

 

Sn. Fahrettin Memiş’e La Recolte Du Monde Dergisi’ne röportaj verdiği için teşekkür ederiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir